Günlük hayatımızdan iş yaşamına kadar pek çok konuda hayatımızı derinden etkileyen salgın, herkes için zorlu bir süreç oluyor. Büyük ölçüde evden çalışma modeline geçmesiyle birlikte çiftler, birbirleriyle daha çok vakit geçirmeye başladı. Zaman zaman bu birlikte geçirilen zamanın artması tek başına bir sorun haline de geldi.
Salgın, çiftleri farklı şekillerde etkilese de herkes için ortak olan bir gerçek var, o da bu sürecin travmatik olması. Travma ile başa çıkmadaki en önemli kaynaklarından biri de çiftler arasındaki ilişkiler. Bu süreçte ihtiyaçları olan desteği partnerlerin birbirlerine sağlaması ve dolayısıyla çiftler arasındaki güçlü ilişki travmayla başa çıkmayı kolaylaştırabiliyor. Peki nasıl? Sürecin her iki taraf için de zorluğuna dikkat çeken DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Psikolog/Çift ve Aile Terapisti İnci Canoğulları, çiftlerin salgın sürecini başarıyla atlatmak için yapması gerekenleri anlattı.
Fikir ayrılıkları yaşanabilir
Travma, birey için oldukça ağır bir yüktür. Çiftler ise bu yükü beraber taşıyabilir. Ama unutmamalıyız ki yük yine aynı yüktür. Yükü, iki kişinin taşıyor olması o yükün yok olması ya da azalması demek değil, her iki tarafın da kendi payına düşen ve taşıması gereken bölümünün azalması anlamına gelir. Çünkü iki kişi olduğumuzda güçlerimiz birleşir. Birbirimizin yaralarını sarar, fiziksel ve duygusal destek verebiliriz. Bazen ihtiyacımız olduğunda birinin sadece orada olduğunu bilmek bile tek başına oldukça etkilidir. Bunlar da o yükün ağırlığının daha az hissedilmesini sağlar. Böylece daha da güçlenerek yolumuza devam edebiliriz. Çünkü devam etmemiz gerekir, yol uzun bir yol.
Duyulmadığımızda sesimizi duyurmak için hırçınlaşırız. Bu yolu birlikte yürümek, çiftlere ortak bir hedef verir. Fakat hedef ortak olsa da bazen yolun nasıl yürüneceğine dair partnerler arasında fikir ayrılıkları yaşanabilir. Bu gibi durumlarda partnerler birbirlerini dinlemeli ve suçlamadan, hakaret etmeden ve aşağılamadan yorum yapmalıdır. Hedeflerin ortak olduğunu unutmamak ve gerektiğinde bunu hatırlatmak önemlidir. Her iki tarafın da düşüncelerini, fikirlerini paylaşabilmesi ve partneri tarafından duyulduğunu hissetmesi gerekir. Sesimizi duyuramadıkça hırçınlığımız daha da artar. Bu da karşı tarafa kin, öfke, aşağılama ve bazen de fiziksel şiddet olarak yansıyabilir. Hele ki böyle zor dönemlerden geçerken bir de bunları yaşamak yükümüzü hafifletmek yerine daha da ağırlaştıracaktır.
Bu geçici bir durum ve bu günler sona erecek
Geçmişteki travmalar, ailede geçmişte yaşanan bir hastalık hikayesi ya da kayıplar sebebiyle partnerlerden biri, diğerinden daha fazla etkilenebilir. Çiftlerden biri diğerinden daha fazla etkilenmiş olabilir. Daha çaresiz, daha kaygılı hissediyor, böyle olunca da mantıklı düşünemiyor ve panik davranışları artıyor olabilir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır. Bu gibi durumlarda çiftler davranışlarını saçma, komik, çocukça bulmak ve kaygılarını minimize etmek yerine onu anlamaya çalışıp ihtiyaçlarının neler olduğunu sorabilir. Kaygının arttığı zamanlarda çift olarak sahip olunan kaynaklar devreye sokulabilir. Birlikte fotoğraflara ve videolara bakıp o günleri hatırlamak bir süreliğine o pozitif duyguların hissedilmesini sağlayacaktır.
Çiftler zaman zaman yalnız kalma ihtiyacı duyabilir. Yalnız kalma ihtiyacı duyulduğunda, imkanlar dahilinde, bunu sağlayabilmek de çok önemlidir. Çiftlerden birinin bir süreliğine bir odada yalnız kalmak istemesi diğerinden sıkıldığı ya da artık onunla beraber olmak istemediği anlamına gelmez. Böyle zamanlarda beni sevmiyor, beni önemsemiyor gibi olumsuz düşüncelere kapılmadan partnerlerin birbirlerinin ihtiyaçlarına saygı göstermesi ve bunun normal bir durum olduğunu kendine hatırlatması gerekir. Her ne kadar şu anda hiç geçmeyecek gibi gelse de bu geçici bir durum ve bu günler sona erecek. İleride partnerinizle birlikte bu sürecin üstesinden nasıl geldiğinizi hatırlamak ve hatta birlikte gülebileceğiniz hikayelerinizin olması ne kadar güçlü bir ilişkiniz olduğunu size gösterecektir.